30 Ekim 2010

Caracas’tan çıkamayışımız

11, 12, 13, 14, 15 Ekim 2010

Caracas’tan çıkmak kolay değil!

Öncelikle buralarda planlı olmaya çalışmanın pek de anlamlı olmadığını iyice anladık. İnsanlar o kadar rahat ki, sanki her işlerini Allaha havale etmiş durumdalar. (Zaten oldukça inançlılar). Hiç birşeye aceleleri yok, ama bunun ötesinde de bir rahatlıkları var, sanki umursamıyorlar..
Biz de en fazla 3-4 gün kalırız diye düşündüğümüz Caracas’ta tam 9 gün geçirmiş bulduk kendimizi.. Çarşamba günü geldiğimiz Caracas’ta haftasonu hayat nasılmış görmeden gitmeyelim diyerekten pazara kadar kalmaya karar vermiştik. İbrahim pazar günü el Hatillo’ya gidelim deyince, pazartesi gitmeye karar verdik.

Pazartesi günü eşyalarımızı biraz toparlayıp, pillerimizi şarj edip, dolar bozmak üzere İbrahim’in yanına gittik. Fakat bu ülkede dolar bozmanın (en azından iyi bir kurdan bozmanın) çok da kolay olmadığını anladık. 1 dolara 8 bolivar almak mümkün, ama karaborsadan olduğu için alacak insan bulmak o kadar da kolay değil. Venezuelalıların rahatlığını da işin içine katarsak işler iyice zorlaşıyor. Kısacası Pazartesi günü dolarımızı bozarız ve akşamında yola çıkarız hayallerimiz suya düştü. Paramıza talip olan İbrahim'in arkadaşı bir turizmci bulduk. Fakat bize Salı günü bir çek verebileceğini söyledi. Dolayısıyla Pazartesi günü gidemedik. Sonra bir de Salı gününün resmi tatil olduğunu öğrendik. Yani çeki alsak bile Salı günü bozduramıyacaktık. Gidişimiz Çarşambaya ertelendi..

Caracas bize sürpizlerini tabii ki bu kadarla bırakmadı. Biz Çarşamba günü bütün çantalarımızı toparlayıp Carlos’un evinden sonunda mutlu mesut çıkıp İbrahim’in dükkanına gittik. (Cebimizde bir sürü dolarımız ve sadece 2 bolivarımız yani 4 metro bileti değerinde paramız olduğu için salı günü evden çıkmayıp hakkımızı çarşambaya kullanmaya yani çeki de Çarşamba almaya karar vermiştik). İbrahim’in yanına gittiğimizde de bize “Neden dün gelmediniz, Venezuelalıların sağı solu belli olmaz, bugün kadın dolarınızı almaktan vazgeçebilir” dedi. Biz ‘yok artık’ derken hakkaten de dediği gerçekleşti, ve tekrar parasız kaldık. Şansımıza yine İbrahim’in tanıdığı bir Arap dolarlarımızı almaya karar verdi. Ama ancak saat 5 de bu değişimi yapabileceğini söyledi. Biz de sigortamız sayeside hastanelere bedavaya gidebildiğimiz için kalan 1,5 saatimizde küçük birer şikayetimiz için hastaneye gitmeye karar verdik. İbrahim de arkamızdan tembihledi “aman geç kalmayın 5 de burada olun.” Bir alışveriş merkezinin altında olan özel hastaneye gittik. Derdimizi zar zor bir sürü görevliye anlattıktan sonra 10’ar kere (abartmıyoruz) adımızı, soyadımızı, doğum tarihimizi, (hesaplamadıkları için hemen ardından da) yaşımızı sordular. Sonra farklı farklı hemşireler tekrar tekrar aynı soruları sordu. Sanki hemşireler aralarında eğleniyorlardı “içerde yabancılar var gidip bu soruları sorsanıza çok komik konuşuyorlar” gibi..
Sonradan öğrendiğimiz üzere Venezuela’da özel hastaneye gitmek çok da mantıklı bir haraket değilmiş, çünkü aşırı tedbirden ve belki de sigortadan para kopartabilmek için durumu fazlasıyla abartıyorlar. Biz hastanede yarım saat geçiririz derken kendimizi idrar testi ve kan testi alınmış, hatta yan yana yataklarda seruma bağlı bulduk. Birşeyimiz olduğundan değil, belki olabilir diye.. Nitekim birşeyimiz de çıkmadı, ama 3:30da girdiğimiz hastaneden 8:30da bol serum yemiş şekilde çıkabildik.. Halimize gülsek mi ağlasak mı derken tabii ki de ne dolar bozabildik ne de Caracas’tan çıkabildik. Eşyalarımız İbrahim’in dükkanında, biz ise evsiz.. Hemen Pınar’ı aradık, sağolsun bizi misafir etti, ve özellikle Carlos’un evinden sonra bize cennet gibi gelen güzel evinde çok güzel bir gece geçirdik.

Ertesi gün en sonunda paramızı önceki gün bulduğumuz Arap’la yine ancak saat 5 de değiştirebildik. İbrahim’le birşeyler içip vedalaştık ve bütün eşyalarımızı yüklenip otobüs garına gittik. Ama gidebilecek miydik? Tabii ki hayır.. Çünkü bu sefer de otobüs bileti kalmamış.. Ertesi akşama biletlerimizi de alıp tekrar kurtarıcımız Pınar’ı aradık. Pınar’a gittiğimizdeyse Caracas’ın işleri zorlaştırdığı tek kişilerin biz olmadığını anladık. 15 gün önce Büyükelçilikte polis olarak çalışmaya gelmiş bir arkadaş ve ailesi ev kiralamaya çalışıyorlarmış. Ama tabii ki bu iş de pek kolay değil. 10 gün önce buldukları ve kiralamaya karar verdikleri evi hergün bir aksilik yüzünden kiralayamıyorlarmış. O gün ev sahibi tamam bugün herşey hazır, gelin demiş. Onlarda bütün eşyalarını (2 yaşındaki tatlı kızları Defne ile birlikte) toparlayıp otellerinden çıkmışlar. Ama ev sahibi asansörde kaldığı ve siniri bozulduğu için o gün de dokümanları imzalamayı erteleyip ‘vazgeçtim yarın anlaşmayı yapalım’ demiş. Onlar da ortada kaldıkları için gelmişler bizim gibi Pınar'a. Bütün akşam Venezuelalıların yavaşlığı ve rahatlığından bahsederek gülüp eğlendikten sonra umarım yarın hepimizin işleri yarın çözülür diyerekten uyuduk.

Sonunda ertesi gün de hepimizin işleri yoluna girdi.. Onlar sabahında evlerini kiralayabildiler, biz ise sonunda sağ salim otobüsümüze binebildik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder