2 Mayıs 2011

Bogotá

Uçağımız gece idi ve Arda hastaydı; ee taksiye bindik. Cartagena havalimanı minik bir havalimanı. Bunca otobüsten, minibüsten, kamyonetten sonra uçak yolculuğu yapmak pek bir rahat geldi. Bogota’ya indiğimiz gibi taksi ile couchsurfden bizi bekleyen tıp öğrencilerinin evine doğru yol aldık. Şu ana kadar olduğumuz yerlerin aksine Bogota pek bir büyük şehir geldi. Eve vardığımızda ortanın üstünde maddi gelire sahip ailelerin çocukları olan sevgili bir çiftin evine gelmiş olduğumuzu farkettik. Çok iyi karşıladılar bizi. Ve hemen Arda’nın hastalığı ile ilgilendiler. 


O sırada evden çıkmakta olan bir arkadaşlarına Türk olduğumuzu söyleyince yolculuğun başından beri başımıza gelen en ilginç şey oldu ve bir Kolombiyalı bizimle şakır şakır Türkçe konuşmaya başladı. Biz haliyle şok olduk. Meğer çocuk üniversiteyi Selin’in çok yakın arkadaşı Yaprak’ın da okuduğu, Selin’in de bir çok kez ziyarete gittiği Swarthmore College’dan mezunmuş.  Üstelik Selin’in tanıdığı daha başka insanları da tanıyormuş. Hatta Türklerle takılmaktan baya baya da Türkçe öğrenmiş. Bir yarım saat sohbet ettikten sonra evden ayrıldı bizse salonda güzel bir kanepede ertesi sabah hastaneye gitmek üzere uyuduk.

Sabah doğrudan Bogota’nın en ünlü hastanesi Santa Fe hastanesine gittik. Burada Arda’dan örnekler aldılar, röntgenler çektiler. Akşamı aynen evde geçirdik. Ertesi gün sonuçları aldığımızda Arda’nın denge olmadığı tekrar doğrulandı. Bunun tropik bir virüs olabileceği ve tam olarak ne olduğunun belirlenemeyebileceği söylendi. Arda çok daha iyi hissediyordu. Bunun üzerine bizi güzel bir restorana götüren bu tıp öğrencileri ile inanılmaz lezzetli bir çorba içtik ve akşama kadar Bogota’nın çok da enteresan olmayan caddelerinde dolaştık.  Artık 30 Aralık olmuştu. Bogota’nın görülmesi gereken yerlerini gezmekten vazgeçip, Arda Cali’ye gidebileceği ve giderse daha da iyi olacağı konusunda ısrarcı olunca Selin de sonunda teklifi kabul etti ve terminale otobüs bulmaya gittik.


Terminal tıklım tıklım insan doluydu. Hayatımızda bu kadar karışık bir terminal görmemiştik. Acentaların önünde upuzun kuyruklar,  tartışmalar, ve bilet kapma yarışları vardı. Herhangi bir firma bir otobüs bulduğunda ve bunu açıkladığında kıyamet kopuyor, herkes o tarafa koşturuyordu. Bu karmaşada 5-6 saat geçirdikten sonra kaçak çalışan bir otobüsle anlaşıp büyük çantalarımızdaki tüm değerli eşyaları yanımıza alarak (herkes bunların hırsız olduğunu söylüyordu) bu otobüsle Cali’ye yola çıktık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder