8 Mayıs 2011

Caracas 3

Caracas’a vardığımızda İbrahim’in yanına uğramadan geçmek söz konusu bile değildi bizim için. Artık kendimizi Caracas’lı gibi hissetmeye başlamıştık. Sanki Pınar’la beraber Caracas’da yaşıyor fakat sık sık seyahatlere çıkıyoruz. İbrahim’i dükkanında bulamayınca biraz afallayan bizler, marinaya gitmeden önce kaptanımızı aramaya karar verdik, varlığımızı hatırlatmak hem de akşamdan marinaya geleceğimizi söylemek için. İlk başta kaptan cevap vermeyince hiç bozulmadık ve aynı heyecanla yola düşmeye hazırlanırken bir kere daha çevrildi numaralar. Bu sefer bir cevap var. “Merhaba Kaptan nasılsın? Biz şu üç Türkleriz, şimdi marinaya geliyoruz, bir sorun yok değil mi?”, karşıdan cevap gelir; “ne yazık ki yarın yola çıkamıyoruz arkadaşlar, yatın eksik bir parçası var o parçanın gelmesini beklemek zorundayım, ama etrafa bir sorayım başla gidecek var mı, 1 saat içinde beni arayın”. Biz tabii hiç beklemediğimiz bu durum karşısında afallar, belki bir saat içinde başla bir yat bulur bize kaptanımız umuduyla biraz şaşkın bekleriz. Bir saatin sonunda ise kimse cevap vermez telefonlarına…
Hayal kırıklığı içinde Pınar’ı arayıp bir kez daha kendimizi Pınar’ın evine buluruz. Peki şimdi ne yapacağız?


Pınar’ın evinde ise daha önceden vedalaştığımız iki Meksikalı arkadaşımızla tekrar karşılaşmak çok mutlu eder bizi. Hayal kırıklığımızı ört bas edip ‘yarın yeni bir gün’ diye kendimizi avutaraktan cuba librelerimiz eşliğinde bol muhabbetli bir gece daha geçiririz Pınar’ın evinde.

Sabah Meksikalı arkadaşlarımızı uğurladıktan sonra beyaz peynir ve menemen eşliğinde tekrar oturup düşünmeye başlıyoruz; ‘ee şimdi ne yapsak’. Bu şaşkınlığın üzerinde özlediğimiz kahvaltıyla başladığımız günümüze aynı şekilde devam edip keyif yapıyor, biraz sokaklarda dolaşıp alışveriş yapıp akşama leziz bir yemek hazırlıyoruz. Balıkları tanımadığımız için rasgele aldığımız leziz bir balığın yanında ilker yoğurtlu patlıcan salatası, Selin ise guacamole (Meksika mutfağından avokado ile yapılan enfes bir meze) yapıyor ve tam bir ziyafet çekiyoruz. Akşamında kaç gece kaldığımız Caracas’da daha hiçbir gece dışarı çıkmamış olmanın ayıbını artık kapatmamız gerektiğine karar verip bir bara gidiyoruz. Bara doğru yürürken bir minibüsten kafamıza doğru atılan şişenin şaşkınlığını üzerimizden atıp yılmıyoruz ve tatlı bir bara gidiyor konseri seyrediyoruz.


Ertesi gün artık yolculuklarımıza nasıl devam edeceğimize artık karar vermemiz gerektiğini fark ediyoruz. Biz yılmamaya Los Roques’e öyle yada böyle gitmeye çalışmaya karar verip ertesi gün tekrar marinaya gitmeye karar veriyor, İlker ise biz ertesi gün hemen gidecek bir yat bulamazsak vazgeçip yoluna devam etmeye karar veriyor. Üçümüz beraber son bir kere Caracas sokaklarında dolaşmaya karar veriyor, Venezuela’ya geldiğimizden beri aklımızda olan sorunun: ‘bu ülkedeki alternatif insanlar nerede acaba? hiç yok mu?’ cevabını buluyoruz. Rastgele karşılaştığımız bardalarmış mesela. Bu bulduğumuz değişik bar sanki bir ev partisini andırıyor,duvarlara asılı fotoğrafları, çalan müzikleri ve dans eden insanların enerjisi ile bizi etkiliyor, birkaç bira içmeden çıkamıyoruz.


Ertesi sabah erkenden marina’ya gitmeye karar veriyoruz. Fakat bu sefer dört marinaya birden gideceğiz ve bir tekne bulmadan geri dönmeyeceğiz. İlk gittiğimi marinada bizi içeri bile sokmadıklarını görünce anlıyoruz ki ilk gittiğimiz marina ve yanındaki özel marina zaten en iyi olasılıklarımızmış ve tekrar oraya geri dönüyoruz. Artık bütün güvenlik görevlilerini tanıdığımız marina carabellada’da büyük bir heyecanla karşılanıyoruz. Gidemediğimizi duyunca çok üzülüyor ve başka tekneler de var onlara sorun diyerek bizi içeri alıyorlar. Biraz dolandıktan sonra Los Roques’e malzeme götüren iki gemiden biri olan yük gemisinin kaptanı ile tanışıyor ertesi gün yola çıkmak için sözleşiyoruz.


Ertesi sabah Coro’ya doğru yola çıkmaya karar veren İlker’le vedalaşıyor, herhalde Kolombiya’da bir yerlerde karşılaşırız diyor ve büyük bir heyecanla çantalarımızı toparlıyoruz. Evden çıkmadan kaptanı arıyoruz. Bize yükünün daha gelmediğini dolasıyla ertesi gün yola çıkabileceğini söylüyor. Moralimizi bozmuyor bir gün daha Caracas’ta kalıyor (unutmamak lazım Caracas’tan çıkmak zor! Bunu çoktan öğrenmiştik) ve sonunda bir sonraki sabah bir kısım eşyamızı Pınar’a bırakaraktan şimdilik Caracas’tan ayrılıyoruz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder