8 Mayıs 2011

Ushuaia 1

Bu tatlı amcanın arabasından indik, bizi alan tüm araçlara yaptığımız gibi, birbirimize sarılıp amcaya el sallayarak yolculadık. Ushuaia’ya, yolun sonuna varmış olmanın heyecanıyla bir süre olduğumuz yerde zıp zıp zıplayıp, Atlantik Okyanusu ile Pasifik Okyanusu’nun tam arasına denk gelen Beagle Kanalı’nın kenarında bir bankta 1 saat kadar oturduk. 3 haftalık otostopun sonunda, kıtanın en güney noktasında, suratlara yerleşen tatlı bir tebessümle, kendimize bir kamp alanı bakmaya başladık.

Kışları kayak pisti olarak kullanılan Club Andina, deniz kıyısından dağa doğru 2-3 km yokuş yukarı yürümenin ardından varılan, yazları kamp alanı olarak kullanılan şık bir yer. Gitmeden önce, Arjantin’in Patagonya Bölgesi’ndeki süpermarket zinciri La Anonima’ya giriyoruz. Sırt çantalarımızı girişte bıraktıktan sonra akşam yemek üzere kendimize şarap, Arjantin eti, salatalık malzeme alıyoruz. Hayatımızda gördüğümüz en canlı, en kırmızı, büyük ve diri et reyonunu görüyoruz. Arjantin’in ve özellikle de Patagonya’nın etinin ününü, et reyonundan anlamak mümkün. Çıkışta, kendimizde bu hakkı görüyor taksiyle kamp alanına varıyoruz.

Güzel bir köşeye çadırı kuruyoruz. Selin çadırın içini düzenlerken (matlar açılır, altlarına yağmurluk ve giyilmeyecek kıyafetler sokulur, tulumlar açılır, yastıklar şişirilir, bıçak çakı kafa fenerleri gibi malzemeler çadırda belirlediğimiz ceplere yerleştirilir, yemeklik malzemeler ayrılır, vs..), Arda ise ormana giriyor ve kafasında feneri ile, tutuşturmalık çıra, harlamalık dal ve ateşlik odun topluyor. Victorinox çakının testeresi, büyük bir performans sergiliyor. Topladıklarını iple sarmalıyor ve sırtına yükleyip çadırımızın yanına getiriyor. Artık ateş yakmakta ustalaşan Arda’nın yaktığı ateş kenarında şaraplar yudumlanıyor, piknik masasında salata hazırlanıyor. Keyifler keka!

Etleri paketinden çıkardıklarında, etlerin görüntülerinin çizgi filmdekilerden farksız olduğunu, hani Fred Çakmaktaş elinde kocaman eti tutar ya, aynen o şekilde gözüktüğümüzü fark ediyor, etin görüntüsünün dahi bu kadar farklı olabilmesine şaşırıyoruz. Etleri çok dikkatli bir şekilde tam kıvamında cızır cızır pişirip ızgaradan alıp 1 dakika içerisinde masaya oturuyor ve heyecanla yemeğe başlıyoruz. Arda: “Hayatının bariz bir şekilde en iyi etini yemeğe hazır mısın?” cümlesinin ardından alınan ilk ısırıklarla şoka giriyoruz. Hava o kadar soğuk ki bu 1-2 dakikalık sürede etler buz kesmiş. Şoka giriyor, üzülüyor, kahkaha atıyoruz. Tekrar ısıttığımız etleri bu sefer ateşin başında elle gayet vahşi ve hızlı bir şekilde birbirimize gülümseyerek afiyetle yiyoruz.

Bu gece uyuduğumuz uyku, Caracas’dan beridir kıtada yaptığımız 18.120 km’lik yolculuğun ardından aldığımız en hafif uyku.

 Kalan günlerde Ushuaia’da bolca dolaştık, ve bu soğuk iklimde sürekli karla kaplı olan bu şehirde insanların nasıl yaşadıklarını, hayatlarının nasıl olabileceğini düşündük. Tanıştıklarımıza sorduk, aramızda tartıştık. İklimin insan hayatına etkisini bir kez daha gördük. Evlerin hepsi de çok tatlı, café/barların tamamı çok samimi ambiyanslı, insanlar pek bir sıcak.

Hayatımızda yediğimiz en güzel kurabiyeleri burada bir pastanede yedik. Bisküvi, içindeki karamel (dulce de leche, buraların süt tatlısı) ve bunları kaplayan beyaz çikolatanın kalitesi, lezzeti ve uyumunun daha iyi olmayacağı kanısındayız. Her aldığımız ısırıkta bir kez daha şaşırdık.

Tatlı bir Irish pub’da pizza yiyip, İrlanda’nın yeşil birası Dublin içtik, yürürken görüntüsüyle bizi çeken başka bir café’de yerel biralarından tattık. Beagle Kanalı’nı ve dünyada sadece buradan Antarktika’ya kalkan gemilerin gidişini seyrettik. Gecesi ve sabahı çok soğuk olan bu şehirde bir sabah çok erkenden alarmla uyandık, önceden aldığımız o lezzetli kurabiyeler, Arjantin çayı mate ve yine öncesinden hazırladığımız sandviçlerimiz ile günün doğumunu seyretmek üzere kayak pistinin tepesine, ormana tırmandık (pek yapılmayacak bir şey).

Günün bu kadar uzun sürede ağarması ve güneşin yine bu kadar yavaş yavaş batması, battıktan sonraki ve doğmadan önceki renk alaşımının bu kadar uzun süre size eşlik etmesi çok güzel. Burada kutup noktalarına yakın yerlerde dünyanın çizgisel hızının düşmesi sonucu, sanki gerçekten de hayat da zaman da yavaşlıyor. Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra, buraya gelmek ayrıca bir dinlendirici, huzur verici oldu.

Bir başka dolunayı da burada karşılayıp, Tierra del Fuego Milli Parkı’nda yapacağımız trekking için sırtçantalarımızı yemek, kamp ve fotoğraf malzemeleri ile doldurup, kalan eşyaları kamp alanında bırakarak yollara çıktık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder