2 Mayıs 2011

Yat Yolculuğu

Selin, umutsuzca kahvaltılık sandviç hazırlayan ve marinanın kapısında giren araçlara Los Roques yazısını gösteren Arda’ya doğru koşarak gelir. Arda uzaktan şöyle bir bakar, Selin’in gözlerinin parlaklığı daha o mesafeden gözlerini almakta da olsa sonucun olumlu olacağını sanmaz. Selin uzaktan bağırır: Koş, koş, gidiyoruz. Hem de hemen o anda. 

Selin diğer marinanın kapısınada güvenlikle konuşurken marinaya yürüyerek giren tam kaptan görünümlü bir kaptan Selin’e sormuştur: Nereye? Selin tam anlatırken bir haftadır Los Roques’e gitmeye çalışıyoruz ama şöyle oldu böyle oldu vs. diye, kaptan cevap verir. Hemen gelirseni ben yarım saate çıkıyorum, atarım sizi de.

Böylece çantalar toparlanır, “inanamıyoruum” nidaları eşliğinde diğer marinaya koşturulur. Tekne aranır, bulunduğunda gidilecek yatın güzelliğine inanamazlar. Adamın tipinden anca büyük bir sandal beklerlerken, yolda öğrenecekleri üzere, Venezuela’nın en büyük GSM firmasının sahibinin yatıdır aslında bu yat. Kaptansa, miçosu ile adaya, patronunu almak üzere gitmektedir.

Tekneye binilir, yerleşilir. Yola çıkmadan, yatın deposu ve güvertesindeki bidonlar Venezuela’nın neredeyse bedava olan yakıtından doldurulur ve çok sıkışık olan marinadan zor manevralarla çıkılır.
İkili hala daha gidiş sorunsalının bu kadar basit ve hızlıca çözülebildiğine inanamazlar. Yola çıkarken kaptanın bizden sadece tek bir ricası vardır, romunun sürekli ve bol buzlu bir şekilde tazelenmesi.  Miçosuyla birlikte bize de sürekli ikram edilen rom kadehleri sürekli olarak doldurulur ve Karayip Denizi’ne doğru, kıyının dibinden başlayan dağlar artlarında bırakılarak yol alınır.

Aç karnına içilen romlar herkesin kafasını da kırmıştır. Selin biraz çıkardıktan sonra uykuya dalar, Arda’ysa bu iki deli adamla sohbete devam eder. 4 saatin sonunda deniz hafiften sığlaşır ve ikili denizin rengini hayranlıkla izler. Sığlaşan denizde 15 yıldır adalara giden kaptan, bu konudaki deneyimini ve becerisini bizlere anlattıktan 2 dakika sonra teknenin altından büyük bir gümbürtü duyulur. Gaz kesilir ve kaptanla miçosu sürekli delicesine küfür etmeye başlarlar.

Motorun teki susmuştur, diğeri ise az devirde çalışabilecek hale gelmiştir. Sinirler bozulur, canlar sıkılır. (Selin’le Arda’nınki çok da değil elbet) Çok daha düşük bir hızla yola devam edilir ve kalan 2 saatlik yol 6 saatte alınarak nihayet bu çılgın adacıklara ulaşılır.

Akşam olmakta, hava kararmaktadır. Tekneye bağlı sürat motoruyla, teknenin miçosu ikiliyi Francisky adalarının (her yıl suyun yükselmesiyle üçe bölünen Francisky adasının; yukarı, orta ve aşağı Francisky olmak üzere üçe bölünmesiyle oluşan bir ada topluluğu) birine, Francisky Alto’ya bırakır. Etraf minik minik bir sürü ada ve onları çevreleyen turkuaz-mavi-yeşil karışımı bir denizle doludur. Denizlerse, birbirinden lüks, dünyanın dört bir tarafından gelen yat ve katamaranlarla doludur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder